Kadının güzelliğiyle birleşmiş gülümsemesinde bir şeyler eksikti. Herkesin imrenebileceği bir hayattan kareler vardı önümde, herkesin aşık olabileceği bir güzellik fakat bunlar yetmeyebiliyordu mutlu olmaya. İnsanın fotoğraflarında bile bakışları elverebilir mi insanı? Bunlar benim uydurmalarım mı acaba? Kendi mutsuzluklarıma benzerlikler arıyorum. Her “acaba”yı gerçek sanıp hikayeler yazıyorum belki de. Saklanmış mutsuzluklar yakalıyorum olmadık yerlerde, gerçekliğini sormaya hiç niyetimin olmadığı… Bazı şeyler, sandığımız gibi kalmalı…
Kimseye faydası olmayan gerçeklerin peşinden koşmakla geçmedi mi uzunca zamanımız ve sonuçlarının hiç de sürpriz olmayarak kimseye faydası olmadı. Bazı şeyler sandığımız gibi kalmalı… Bakışlarındaki mutsuzluk mesela, konuşulmadan kalmalı. Sahibi saklamak için o kadar makyaj yapıp, kocaman gülümsemelerle üstünü örtmeye çalışıyorken ne için deşelim ki fazlasını.
Kimseye sorular sormuyorum artık. Cevaplarını bildiğimden değil aslında, alacağım her cevabın anlamını yitirmiş olmasından. Yaş aldıkça aynılaşıyor her şey. Merakını kaybediyorsun. Pek çok şeyi daha kaybediyorsun aslında. En bilmediğin kişinin kendin olduğunu anlıyorsun, gölgeliklerine saklanmış kendinle kör ebe oynuyorsun. En ufak ses kırıntısının peşinden gidip kendinle ilgili bir ip ucu bulmaya çalışıyorsun. Kendini çözersen tüm dünyanın sırlarını önüne dökülecek, biliyorsun ama bu oyun hiç eğlenceli gelmiyor.
Benzetmelerimle başım dertte. Kendimden kaçarken iz bıraksa da işi daha dolambaçlı hale getiriyorum mutlaka. Bazı yerlerde anlamıyla bağlarımı kopartıyorum. Nereden başlamıştım hatırlamadığımda, uyku için elverişli zamana geliyorum. Uyuşma halinin kaçınılmaz sonu kendinle bağını kopartmak. Kendinle bağını kopartmanı sağlayan ne varsa buna uyuşturucu diyebiliriz aslında.